Başlık son dönemde iktisat camiasında büyük ses getiren Thomas Piketty’e ait temel referans kitabıdır. Bu kitaptan yola çıkarak gelir ve servet eşitsizliği hakkında bir analiz yaparak katılım ekonomisi çerçevesinde değerlendireceğim.
Thomas Piketty
Temel çalışma alanı ekonomik kalkınma ile gelir ve servet dağılımı arasındaki etkileşim olan Piketty, Paris School of Economics’te Ekonomi profesörüdür. Kitabı, 2013 yılında Fransızca olarak yayımlanmış olup daha sonra birçok dile çevrilmiştir. Belki de işin ilginç yanı bu kitabın ilk etapta Fransa’da görmediği ilgiyi dünyanın geri kalan ülkelerde en çok satanlar listesine girmesidir. Ya da Piketty’nin bu eseriyle Fransa’nın en yüksek devlet madalyalarından “Legion d’Honneur”e layık görülmesi ancak kendisinin bu ödülü reddetmesi olabilir. “Kimin onurlandırılacağına karar vermek hükümetin görevi değil. Bu yüzden ödülü kabul edemeyeceğimi belirtirim. Hükümet yetkilileri, Fransa ve Avrupa’da ekonomiyi canlandırmaya yoğunlaşırlarsa daha iyi olur.” şeklindeki sert açıklamasıyla dikkatleri üzerine çeken Piketty, bu çıkışıyla kitabının bir anlamda ününe de ün katmıştır.
Gelir ve servet dağılımı
Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital, kapitalist ekonomilerdeki gelir ve zenginlik dağılımındaki eğilimleri ortaya koymaktadır. Kapitalizmin eşitsizlik ürettiğini, gelir ve servet eşitsizliğini kapitalizmin içselleştirdiğini eserinde itiraf eden Piketty geleneksel iktisata özeleştiride bulunmaktadır. Bence bu eşitsizliğin en büyük sebebi, insan merkezli ekonominin benimsenmemesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü eşitsizliğin arttığı, gelir dağılımının giderek daha çok bozulduğu ve adaletin gittikçe yok olduğu dünyanın sürdürülemez bir hal aldığını görüyoruz.
Ekonomik faaliyet, çıkar çatışmaları alanında değil yardımlaşma, dayanışma, paylaşma alanında şekillenmelidir. Nitekim katılım ekonomisi, insanı kaynak değil değer olarak görür. Bu noktada insan, ekonominin bir faktörü ve unsuru asla değildir. Aksine ekonomi insanın bir eylemidir. Buna yönelik olarak dünya üzerindeki nimetlerden haklarımızı hep beraber kullanmalı ve bu konuda birbirimizle ile dayanışma içine girmeliyiz. Bu faaliyetler katılım ekonomisini geleneksel iktisattan ayıran temel özelliklerdir ve geleneksel iktisatın bu değer yargılarımızı dışlamış olduğu gerekçesiyle eleştirilmektedir.
Nitekim, İslami yazındaki kapitalizm analizlerinde de; Batı öncelikle “homoeconomicus” olgusunu ortaya çıkarmış ve sürekli kişisel menfaatleri ve kâr maksimizasyonuyla hareket eden bir insan tipi oluşturmuştur. Buna karşılık; İslami modelde “diğergam” bir insan tipi tanımlanmış, kapitalizmin yol açtığı adaletsizliklerin bu sistemde olmayacağı iddia edilmiştir.
Yasemin ÇELEBİ
Kaynak: Katılım Finans Dergisi
Henüz Yayınlanmış Bir Yorum Yok